29 Kasım 2020 Pazar

YANIM YARIM

 



           Ben sonbaharda ağaç yapraklarının sarıya çalanını, turuncuya kaçanını, kırmızı olanını severim. En çokta kırmızı olanları. İmkansız dediğim her şeyin gerçekleşebileceğine olan inancımın somut kanıtı çünkü o yapraklar. Hayret verici değil mi yeşilden kırmızıya dönmeleri. Demek ki bazen yeniden doğmak için değişmek, dökülmek, beklemek gerek. Keza ölmek için de öyle; çiçek açmak, değişmek, beklemek. Şu da bir gerçek ki her mümkünat kendi mevsimini çok iyi biliyor.


            Bu da değilse nedir benim dönüm noktam? 20 yıl az gelmemiştir ya! Ben nasıl bir karşılaşma hayal etmiştim? Hazır mı değildim, gereğinden fazla geç mi kalmıştım? Zaman değiştirir miydi daha önce hiç tatmadığım, bilmediğim, hatırlamadığım duyguya karşı vereceğim tepkiyi? Bilinmezliğin ve belirsizliğin getirdiği tedirginlik sarmıştı baştan ayağa. Halbuki bu zamana kadar engel de yoktu, şuan gerçekleşmesi için de sebep. Şartlar öyle gelişti. Durumlar da varlığını bilmekten öteye gider mi bilemiyorum. Çünkü yan yanayken duyduğum hissizliğin hissini size nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. Hiçbir şeye tepki verememek; ne sevinememek kavuştuğuna ne üzülememek yeniden ayrılacağına. İçi iki üç günde doldurulamaz bir kelime; söylemiş olmak için de söyleyemedim haliyle Baba. Benim için sanki daha çok evlatlık görevi gibiydi ölsem de gam yemem diyeceğim.


            Tam olmanın tanımını yapabilir misiniz bana peki? Çocukluğumdan beri tam olmayı bilmediğim için, üstelik buna tanık olma fırsatım bile olmadığı için mi hep yarım kalıyorum. Tamamlanamıyorum. Nasıl öğrenirsen öyle gider döngüsü mü bu. Hep bir yanım eksik, hep kalan yarımı aramakla mı geçecek. Bu boşluğu kim dolduracak? Bu saatten sonra dolar mı, dolunca nasıl olacağına dair merakımdan ötürü aramaktan vazgeçmezsem bunun hesabını kim verecek! Bunlar kıyaslanamaz, yerini tutamaz. Zaman geriye döndürülemez. Benim mutluluklarım bile pamuk ipliğine bağlı. "Hiç yoktan bu iyidir" tesellisi mi avutacak beni ömür boyu. Ömrüm yeter mi, gönlüm olmuş pare pare. Acaba herkes olmak istediği yerde mi; 'elindekinin kıymetini bilmiyor' suçlamasından korkmadan. Kurulan hayaller gibi korkusuz, sınırsız ve özgür olsam yeterdi bana. Oysaki bana sevdiğim adamın baba oluşunu izlemek kalır geriye.


             Her kabuk bağlayan yara iyileşecek veya iyileşiyor anlamını taşımaz ama sen izini taşırsın. Her günün sonunda yine tek başına sararsın o yarayı, gündüzü bekleyerek hafiflesin diye acısı. Düzensiz kullanılan ilaç bizi hasta ediyor, yaşasın plasebo etkisi. Siz isterseniz buna olaylara farklı pencereden bakmak deyin, ben pencereye farklı taraftan bakıyorum. Netice olarak bakmayı ben seçtim, göreceklerim ise Hak'tan.


                                                                                       İstemediğin Gibi Hoşçakalıyorum...



2 Eylül 2018 Pazar

2 ve 4




          Gece gündüzü gündüz geceyi; hiçbir zaman kavuşamayacaklarını bildikleri halde yorulmadan kovalar, öteki de yorulmadan kaçar. Bağlılık bu olsa gerek...

           Çokta farklı geçirmedim bu yazı; işi sevdim, insanları sevdim, yolunu sevdim, zamanını sevdim. Sevdirdim. Severek yapılan şey keyif verir zaten. Sohbet etme anlamında tam doyum alamasam da güzel bir çevre kazandım, kimileri kalıcı kimileri geçici. Her yeni çevrede kendini tanıyorsun biraz daha. Her güleryüzlü insanın gizlediği bir yüzü vardır mesela. Ben de prensipleri olan biriyim. Benim son dediğim yerde son bulur (insanlara yardım etmek gibi zaaflarıma yenik düşmedikçe), elbet sebebiyle birlikte. Herkes bilmek zorunda değil bu sebepleri ama hafife alınmamam gerektiğini bir işi doğru yapıyorsam sonuna kadar gösteririm. Çünkü geri adım attığında minnet duygusu eksik insanlar seni sadece kullanırlar. Dolayısıyla attığın adımlar daima dengede tutmalı seni.

           Yılın en güzel doğum gününden uzun uzun bahsetmeyeceğim. Herkes kendini biliyor çünkü, bendeki eşsiz yerkerini; ailem ve dostlarım. Sadece hayatıma o gün giren ilk gözağrım (kaktüs) ve sonrasında gelen minik bebeklerimin (kaktüsler) beni mutluluktan ağlatmak gibi etkileri oldukları için yazılmayı hakediyorlar bence. Ben onları dikenleriyle seviyorum. Onların gizemini ve dokunulmaz oluşlarını seviyorum. Ve tabiki ömürlerinin uzun oluşunu seviyorum.
Bu arada bir sevinç gözyaşı da sen hediye et, asla geri çevirmem. 😉

           Yüreğimin bir yere götürdüğü de yok. Biz hala burdayız. Oysaki ben de "fırtına heran çıkabilir" demek isterdim (Meet Joe Black).

                                                  İstemediğin Gibi Hoşçakalıyorum...

27 Nisan 2018 Cuma

NASIL BİR ŞEY?

 
           Ve anladım ki bu hayatta mucize diye bir şey yok. Net olmayan kararlar, anlık hevesler, tutunmamak için verilen sözler, havada uçuşan hayaller, beklenmedik zamanda beklenmedik olaylarla göz boyamadan başka bir şey değil bu mucize sandığımız aldatmaca. Mucize yok! Mucize bunlarsa zaten gerekte yok.

             Güvensizlik en büyük düşmanımız oldu, saflık ve sadeliğe hasretiz. Dürüstlük ve samimiyete hasretiz. Anlamaya anlaşılmaya, dinlemeye dinlenilmeye ihtiyacımız var, oysaki icraata gelince kimsenin buna vakti yok. Kimilerine göre bunlar zaman kaybı (!). Kısa yoldan sonuca ulaşmak istiyoruz. Bu bir dağın tepesinden yavaş yavaş inmek yerine, tepeden atlayıp yere çakılmak gibi bir şey. Temel olmadan varılan nokta; her defasında en başından başlamak olacaktır. Unutuyoruz ki emek olmadan yemek olmaz. Öyleyse hızlı yiyip hazmedemeyecek olanlara da burdan bir önerim olsun soda için.

             Bir kişiyi değiştirmeye çalışmadan önce de onu tanımaya çalışsanız keşke. Dış görünüşe göre karar verip ön yargıyla  baktığınız insanların kalbi sizinkinden temiz, egonuzdan daha masum olabilir çünkü.

             Çocuk ruhluyum dedim diye benimle oyun oynayabileceğini sanan insanlar var birde. Söyleyeyim de o öyle olmuyor. Küçük şeylerden mutlu olabilirim demek o. Koşulsuz şartsız sevebilirim demek o. Duygularım şeffaftır demek o. Yanlış anlamışsınız yani oyun oynayacak yaşı çoktan geçtim ben. En azından benim oyuncaklarım hiç 'insan' olmadı.

            -Hocam derste kaçırdım da ikiyüzlülüğün bir tedavisi var mı? Gerçi bunu bizzat öyle olan insanlara sormak lazım geliyor bana. Sen anlatır mısın mesela, nasıl bir şey?

                                                           İstemediğin Gibi Hoşçakalıyorum...

17 Şubat 2018 Cumartesi

3 Kapı Vardı


     
        Ben yardım etmeliydim, sessiz çığlıklarım yeri göğü inletmeye yetecek kadar yardım dilerken. Yine mi kelin merhemi yoktu, süremedi başına. Yine de isyan etmedim asla lakin azalıyor sanki umut, neşe, bağlılık; başarabileceğime artarken inancım. Bir avuç hayal kırıklığı öldürmez, süründürür. Bu çıkmaz yol beni nereye götürür? Ben gitmek istiyor muydum? Kendimize ördüğümüz duvarlar, arkasında kaldığımız parmaklıklar, sınırsızlık ve özgürlük kadar beynimizde başlıyor halbuki. Tüm savaş sadece bizimle beynimiz arasında.
        Herşeyin insanlar için olduğuna olan inancım, sen nerdesin peki? Yerinde yeller esiyor. Her gün 'aynı şeyi' düşünmek beynimi kemiriyor. Benim gücüm tükeniyor. Ondan sonra mı ne olacak; siz sağ ben selamet...

        Ama şimdi en çok ihtiyacım olan şeyden kendim kaçıyorum bu sefer. Yine kendimden önce karşımdakini düşündüğüm için. Kaçan kovalanır taktiği değil bu, kendimi kimseye anlatamamak sadece. Sevmiyorum kuru kalabalığı, olacaksa baba gibi yalnızlık olsun, benim olsun. Pes etmek gibi görünse de en zoru başarmaktır aslında her zaman amacım. Dışardan görünene aldanıp aldanmamak size kalmış. Ben en içten gülüşlerimle aldatmaya hazırım. 

                                                           İstemediğin Gibi Hoşçakalıyorum...

23 Aralık 2017 Cumartesi

Köpek Yılı Gelsin




        İnanıyorum. Herşeyin her zaman olabileceğine; yaşadığım müddetçe. Kocaman bir çarkın küçük bir dişiyim ben, başka dişlerle kenetlenip o çarkın dönmesini sağlayan. Kocaman dünyada küçük siyah bir noktayım belki ama kendi küçük dünyama ben bile sığamıyorum.

       Bir kaç ay önce böyle başlayıp tamamlayamamışım yazımı. Bir kaç ay önceki inancım da yok şuan zira o zamanda yoktu da bu yüzden mi tamamlayamamıştım acaba? Ama en çok ne zaman yazasım geliyor biliyor musunuz? Kendimden sevgimi, değerimi, zamanımı, tüm içtenliğimi veripte aynı doyumu sağlayacak karşılığı alamadığımda. Terazinin bir tarafı hep aşağıda kaldığında. Oysa beni tanıyanlar iyi biliyor ki benim için simetri önemli. Hatta bir derste, dersi anlatan hocamızın boynundaki şalın uçları aynı hizada asılı durmadığı için arkadaşımla tüm dikkatimizi bu şala verip gülmekten dersi dinleyemediğimizi biliyorum.

       Bazen herşey çok anlamsız geliyor. Öyleki aklıma kötü şeyler geliyor, günahı sevabı katmadan. Ne olduğunu sormayın, vaktinden önce konuşmayı sevmiyorum. Elimde bir 'glock' olsaydı daha net olurdu. O zaman konuşmaya da gerek kalmazdı.
Her neyse 2017 yılının aniden gelen, kafam kadar olmasa da karışık bir yazısı bu. Ama 2018 yılını da yaşamam gerekiyor. Çin Astrolojisine göre (köpek yılı) benim yılım çünkü. Zaten umut değil midir bizi hayata bağlayan.. O zaman yazmak için güzel şeyler de yaşayacağım bu yıl.

                İstemediğin Gibi Hoşçakalıyorum...

25 Mart 2017 Cumartesi

AFRODİTİM'E


      Baharın geldiği nasıl da belli oluyor değil mi kuzum? Sayende geliyor bence. Yetmeyecek yazdıklarım anlatmaya
biliyorum. Hele böyle yıllar alan bir konu olunca ben daha da zorlanıyorum. Bir gün değil iki gün değil tam 10 yıl ve sonsuza dek seninle...
      İlkokulu bitirip ortaokullu olmak mı yoksa Yaren arkadaşımızın bizim sınıfa gelmesi mi bizi birleştirdi bilmiyorum ama her ikisinin de payı vardı bence. Seninle ilk iletişimimiz nasıl oldu hatırlamıyorum çoğu şeyi hatırlamadığım gibi ama 2nci sınıftan beri aynı sınıftaydık aslında, her ne kadar ki arkadaşlığımız 6ncı sınıfta başlasa bile. Ondan öncesinde senin kıskandırır derecede çok samimi arkadaşlığın vardı başka kızlarla. Sende derslerimden ötürü beni öğretmenimize karşı kıskanıyormuşsun. Bunu elbet çok daha sonra öğrendim senden. Herkes bunu söyleme cesaretinde bulunamaz ama zaten seni herkesten ayıran da buydu; çok dobra oluşun, açık sözlü oluşun, yalan söylememenden ziyade bu fikirden bile rahatsız olman ve kendin olman. Ama yanlış anlaşılmasın ben arkadaşlığını kıskandığım için aranız bozulmamıştı, benim haberim hiç olmadı neden dağıldığınızdan. Zaten biri gelip siz Ceylanla arkadaş olacaksınız dese inanmazdım. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Sonra baktım ki sen yavaş yavaş artık sınıfa dahil olmaya başlamıştın. Aslında şuanki özün dışarıya daha yeni ortaokulda vurmaya başlamıştı, çevren değişince. Gerçi başlarda çok atarlıydın, kimseye eyvallahın yoktu :) ama ben içindeki adın gibi masum, güzel, neşeli ceylanı farkettim ve en güzel çağımız başladı. Evlerimiz aynı mahallede olduğu için Yarenle kaçıp kaçıp kapımın önüne geldiğini hatırlıyorum mesela. Tabi bu liseye geçtiğimizde de devam etti. Ben de sana gelirdim ama seninkilerinin yanında oldukça azdı ve sırf bu yüzden bile sana minettar olmam gerekiyordu. Neden mi? Belki de bu kadar sık gelmeseydin biz de birçok ilkokul arkadaşı gibi sadece okul sınırları içerisinde unutulup kalacaktık. Birbirimize bağlanmamızda o kapı önü sohbetlerimizin büyük etkisi olduğuna inanıyorum ben. O zamanlarda kameralı telefonum yoktu ve senin fotoğraf makinen olmasaydı birçok anı da ölümsüzleştiremeyecektik. Sözü geçmişken onlara en kısa zamanda bakalım olur mu kuzum? Sana söylüyorum çünkü hepsi sende :) Evin okula benimkinden yakın olmasına rağmen, Beyza ve benimle uzun yoldan gelirdin. Hoşbeş ve İtalyan dondurmacısı çocukluğumuzun en unutulmaz zevk yaşatan tatlarıydı.
Senin ilk kez sana matematik çalıştırayım diye bize geldiğini hatırlıyorum, heyecanlıydım biliyor musun. Aramız çok yakın da değildi o sıra ve bir arkadaş nasıl ağırlanır bilmiyordum. Hayal meyal hatırlasam da aklımda bu anı. Benim sana ilk gelişimdem söz dahi etmeye utanıyorum. Hatırlamıyorum bile. Çok ama çok sonralarıydı çünkü. İstemediğimden vesaire değil ailemin tutuculuğundandı. Her bir olayı birlikte atlattık zaten sende biliyorsun. Belki de bu yüzden pes edip gitmedin. Ve iyiki gitmedin. Bu yüzden gerçek dostsun. Senin ailende elbet tutucuydu, biliyorum. Ama Canan ablamız ❤ her zaman birlikte olmamızı, dotluğumuzu desteklerdi. O bizi anlardı. Biz de birbirimizi anlardık, o kadar ki hiç kavga ettiğimiz ya da çocukken bile çocukça triplerimiz olmadı. Hiç ufacık terslikte mi olmadı demeyin, olmadı. Senin olgun olmanın payıydı bunlar. Başkalarıyla tartışıp benimle hiç tartışmamana şaşırmak lazım aslında ama sebebimiz yoksa... Başkalarıyla tartışma demişken gelip benimle dertleştiğinde senin gibi tatmin edici, afilli konuşmayı beceremesemde benimle paylaşman çok hoşuma gidiyor. Elimden bir şey gelmeyecek olsa dahi her zaman yanında olduğumu bilmen benim için çok önemli çünkü. Her ne kadar sen ayakları yere sağlam basan, çok güçlü bir kız olsanda. Herkesin hayatında senin gibi dostu, kardeş bildiği olmalı. Senin hakkında hiç şu özelliğini sevmiyorum diye yazabileceğim bir şey yok biliyor musun. Olsa da farketmezdi gerçi, sevdiğim özelliklerini sayınca onlar denizde kum, yok okyanusta kum olarak kalacaklardı zaten ☺ Saymakla bitiremem yalnız şununla başlamam gerek bence; yanlış bir konu olduğunda ve seninle paylaştığımda sırf arkadaş olduğumuz için veya kırılmayayım diye güzel sözler söyleyip geçiştirmezsin, doğruları söylersin ve bununla kalmazsın doğruyu göreyim diye kızdığın bile oluyor ve her ne kadar ben bildiğim doğrulardan vazgeçmeyip burnumun dikine gitsem de bazen, sen yine pes etmezsin anlatmaktan. Bunun kadar samimi, değer veren bir davranış olabilir mi? Bunu genelde annelerimiz yapar sadece. Doğruya doğru, yanlışa yanlış dersin, çıkar gözetmezsin. Hazırcevap oluşuna, hakedene hakettiği cevabı vermekten çekinmemene hayranım zaten. Olaylar karşısında pes etmeyip kendi hakkını aramana, kendi ayaklarının üzerinde durabilmek için çabalamana, her zaman pozitif olmana, okuma aşkına, yeniliklere açık olmana, tanıştığın arkadaşlarına beni anlatmana ve bana yıllar önce taktığın 'Rus' lakabına da hayranım ben. Senin kendine has tarzını, kıvırcık saçlarını, manken gibi boyunu (ortaokulda her ne kadar ben senden uzun olsamda☺), yazılarında bazen saçmalamanı bile seviyorum. Sana imrenmemek elde değil inanki. Sende benim telefonumda hala 6-7 yıl önce kaydettiğim gibisin; Afroditim. Başka bir şey yapmak istesem yapamam, o kadar bütünleştiki seninle kafamda lakabın. E sen de benim için güzeller güzelisin kuzum. Eşin benzerin yok. Seni burda anlatmaya zorlanıyorum desem yeridir çünkü benim için özelsin. İnanki sen mucizesin. Hayattaki en değerli armağanımsın. Her seferinde hayata farklı açıdan bakıp, umutlandıran, cesaretlendiren, güç verensin her bir lafınla. Yerin değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Bendeki yerin hiç değişmedi tanıdıkça daha çok sevdim; yapmacık, samimiyetsiz, sahte insanlar tanıdıkça daha çok kıymetini anladım. Lakin seninle hep aynı lisede ve üniversitede okumayı hayal ettik, olmadı. Yakınlaşalım derken hep tam tersi oldu, aynı mahallede oturmayı geç aynı şehirde bile değiliz şuan. Geri dönüşü de olmadığına göre bundan sonraki hayalimizde birbirimizin nikah şahidi olacağız. ( "olamadılar" demek istemiyorum☺ )
      Burda yazdıklarım övmek değil, hepsi gerçek ve seni anlatmaya az bile.
      Bu fotoğrafa da çok güldüğümüz için koydum 😄 (şuan gülüyorsun ya da yazıyı okuduktan sonra duygulanmışta olabilirsin, ben yazarken duygulandım çünkü yaşadıklarımız yazdıklarımla sınırlı değil elbet), senin yüzünün gülmesi benim için önemli ve benim bunda ufacıkta olsa payım varsa ne mutlu bana güzeller güzeli Ceylan'ım. Sana yüreğin gibi güzel bir yaş diliyorum sevdiklerinle. İyiki varsın. İyiki doğdun balkızım. Seni çok seviyorum prensesim 😘💖

                                                İstemediğin Gibi       Hoşçakalıyorum...

4 Ocak 2017 Çarşamba

2017 Lİ YILLAR

   
     Başlangıç mıydı bu? Peki geçmişe ihanet sayılmaz mıydı eskiyi unutmak? Ya da burda yazılanlar geçmişe ait oldukça bir başlangıç sayılacak mıydı yazılanlar? Her şey çok karmaşıkken nasıl kusursuz olmasını sağlayacaktım. Elimden kayıp gidenleri tutamamanın verdiği hüzünle hayatıma giren yeni şeylerin verdiği mutluluğun ikileminden nasıl kurtulacaktım. Hangisi daha zordu bu ikilemi yaşamak mı yazmak mı? Size de böyle olmuyor mu, iki olayın tam merkezinde siz ama size sunulan yollar çıkmazlarla dolu. Bence herkesin biraz düşünmeye ihtiyacı var; kendi kendine sorular sorup cevaplarını düşünmeye. Yoksa kıyıya vuran bir balık gibi oluyorsunuz, deniz o kadar yakınınızdayken boğuluyorsunuz.
      Yakınmam, hüznüm, duygusallığım çok olur, yüzümden hiç eksik olmayan gülücüklerden bunu anlamazsınız. Bu yüzdendir burda içimin dışavurumu. Herşeyi içimde, içimi de içimde yaşarım ben. Ki çıkarlarla, sahte ve yapmacık insanlarla dolu bir dünyada bence yapılabileceklerin en güzeli. Kendini birilerine anlatmaya çalışmak üstelik anlamayacaklarını bildiğin halde, ispatlamaya çalışmak üstelik ayağını kaydırmak isteyenlerin haddi hesabı yokken çok zor. Hayata tutunmak zor da benim için mutlu olmak inanın çok kolay. Sevdiğim insanlara hediye almayı seviyorum mesela ama en çokta onların yüzündeki o tebessümün bana verdiği doyumu hiçbir şeye değişmem. Kısacası burda satırlar yetmez kendimi anlatmaya ki benimle yıllardır birlikte olan insanlar tanıyamamışken. Çoğu ilişkilerde bize tanınmamış kavram; zaman belki faydalı olabilir size. Çünkü uzun yıllar boyunca sürecek bir yoldaşlığın henüz başındayız.
      Başındayız demişken de hani kitapların önsözünde emeği geçenlere teşekkür edilir ya, ben de bunu ilk yazımda yapmak istiyorum. Benim 10 yıllık dostum, kader ortağım, blog yazarı ve daha bir çok özelliği olan benceey'ime sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Burda ondan blogdaki ismiyle söz etmek daha çok hoşuma gidecek çünkü kendine has bir ismi ve tarzı olduğunu düşünüyorum. Yine arkadaşlığımızın nefretle başladığını ayrıca anlatırım daha sonra. Gerçi şimdi bu kadar çok severken nefret kelimesi ağır geldi bana. Biz ona sevginin olmaması durumu diyelim en iyisi ki ikimizde nefret nedir bilmeyiz çünkü. Biz hep iyi olduğumuz için sanırım bazı şeyleri kaybedenlerdeniz. Ama ne olursa olsun iyi olmaktan da vazgeçmeyenlerden. Bu yüzdendir ki hala birlikteyiz.
      Önemli olan ne biliyor musunuz, içinizdeki her türlü duyguyla var olmak ve bunu sizin tüm kalbinizle hissetmeniz. Bırakın başkaları ne düşünürse düşünsün.

                                                    İstemediğin Gibi Hoşçakalıyorum...